English
Merhaba, üye girişi için tıklayınız
ŞALOM Dergi - Eylül 2019
ŞALOM Dergi - Eylül 2019
ŞALOM Dergi - Eylül 2019
Ürün Fiyatı :
16,00   (Kdv Dahil)

Zihnimde yer edenler…

Geçmişte yaşadığım mekânlara her geri döndüğümde, orada - o geride bıraktığım yerde yeniden olamıyorum artık! Bu yüzdendir ki, geride kalana geri dönmeyi hep yadırgarım.

Tüm yaşamlardan arta kalan sanırım sadece büyük anlardır…

Hele-hele fotoğraflanmışlar ise… Hiç ama hiç kimse alamaz elimizden o anın duygusunu, üstelik çoğu kez nesillerden nesillere taşına dururlar, siyah-beyaz da olsalar!

Geçmişin ayrıntılarının peşine düşmek, düş dünyasının ürünü mü acaba?

Belki de bir hazine avcısı gibi geçmişin gömülü öykülerine ulaşmayı arzulamak…

Ardına düşülen hep büyülü anların yansımaları…

Bir dönem salonumun duvarlarının birinde bulunan anılar köşesinde, 19. yüzyıldan günümüze uzanan aile büyüklerimin fotoğraflarını asmıştım, onları onurlandırmak adına yerleştirdiğim varak çerçeveleri içinde. Evin tüm konuklarına, “kim-kimdir” anlatılarını tekrarlamaktan neredeyse haz duyduğumu anımsıyorum. Adeta zamana sahip çıkmışçasına… O fotoğraflardakilerin suretleri, zihnimde bir zamanların kültürünün yansıması – hatta öyküsü!

Kim olabilir zamanın efendisi?

Doğmadığım bir zamana ait, hiç tanımadan yitirilmiş aile yakınlarımı düşünüyorum.

Başında taşıdığı fesiyle babam sadece 6 yaşındayken yaşamı son bulan eczacı büyükbabamın sureti, her izleyenine göre kendi zamanının hakikatini yeni baştan üretiyor…

O ise öğretilmiş bir duruş, eğitimi alınmış yukarılara doğru bir bakış taşıyor iken.

Annem 3 yaşında öksüz kalmıştı. İşte onun bile anımsayamadığı öz-anneannemin fotoğrafı da çerçevenin içinden bakıyor - neredeyse meydan okuyan, şıklığıyla kendinden emin “benim” diyen bakışıyla. Sanırım ‘nişanlılık’ görsellerinin ışıltı saçan pozlarından biriydi.

Lâkin o tek bir fotoğrafın bana yansıttığı, hüzün dolu bir ifade… Kısa yaşamı görüntüye hapsedilmiş bir kadermişçesine bakan yaşama doyamadan, gencecik ayrılmış iki küçük çocuk annesi.

Onların… Şimdiki zamanda yüzleri nasıl olurdu acaba?

Evvel zaman içinde, fotoğraf ‘çekinmek’ terimi vardı; çünkü kişiler kendi kararlarıyla giyinip kuşanıp stüdyoya (sayıları çok olmadığından sanırım çoğu kez herkes aynı stüdyoya) gelirler ve istedikleri pozlarla kendilerinin yarattığı bir durumu ifade ederlerdi.

Şimdilere ise o-çok-akıllı cep telefonlarının kameralarının herkesi, her yeri, her durumu yansıtma özelliğiyle, geçmişteki görsellerin yansıttıkları anlamları taşımaları mümkün mü?

Çocukluk günlerimdeydi, o fotoğraflar sayesinde bambaşka hayatların varlığını fark etmiş oldum. Onlar için, yepyeni yaşam öyküleri yarattım, bölük pörçük duyduklarımdan, babamın – annemin anlattıklarından, aklımda kalanlardan. Pozlarına her odaklandığımda o duruşların, o bakışların, o giysilerin veya takıların tılsımları eşliğinde bilinmezlerdeki yolculuklarla hayallerin ufuklarında gezer durur, kendi yarattığım mitosların içinde sürüklenirim.

Zaman her suretin, her büyülü yansımanın gerçeğini yeni baştan üretiyor.

Şimdilerde ise, o fotoğraflar beni zaman ile karşı karşıya getiriyor.

Geçicilik bilincini - faniliği pekiştirirken ölümün varlığını elan anımsatıyor.

Sonuçta, fotoğraf geçmiştir, gelecek ise sadece şimdidir.

Dilerim ki…

Gülümsemeler - kahkaha dolu pozlar salt Instagram yansımaları için olmasın… Dopdolu yaşayalım nimet bilerek yegâne hayatımızı, “büyük anları” içimize sindirerek…